İlim, tefekkür ve sanatın hangi alanında ortaya konulmuş olursa olsun, hiçbir eser eslâftan ve etraftan bağımsız düşünülemez ve tam manasıyla anlaşılamaz. Mevlevîliğe adını veren Mevlânâ Celâleddin-i Rumî (ö. 672/1273) gibi kurucu ve taşıyıcı nitelikleri haiz eserler vücuda getiren, tesirleri çağları ve kıtaları aşan müstesna şahsiyetler bile, mutlaka sosyal çevrelerinin mahsulüdürler. Zira pek çok benzeri gibi, bu büyük deha da geniş müktesebatı ve güçlü ifade kabiliyeti sayesinde, seleflerinin mânevî mirasını ve muasırlarının düşünce ve pratiklerini birleştirip bağdaştırarak dimağında yoğurmuş, geliştirmiş ve kendi rengine boyamıştır. Ailesi, tahsili, hocaları, dostları, muarızları, mensubu bulunduğu gelenek, çıktığı seyahatler, karşılaştığı sorunlar, yüzleştiği zorluklar, kurduğu münasebetler, yaratılışından kaynaklanan özellikler vb. hususlar bu süreçte etkili olmuştur. Prosopografik yöntemle ve ormana bakan ama ağacı asla ihmal etmeyen bir bakış açısıyla Mevlânâ’yı ele aldığımızda, Selçuklu Anadolu’sunun dinî-fikrî yapısı ve yaşamının şekillenmesinde mühim roller oynayan, kendi şahsiyeti de bu yapı ve yaşam içerisinde şekillenen Horasan-Belh kökenli bir âlim, fakih, vâiz, sûfî, şair ve hakîm profiliyle karşılaşırız. Türkiye Selçuklularının ikbal ve inhitat devirlerine denk gelen altmışaltı yıllık bereketli ömrünün üçte ikisi Dârülmülk Konya’da geçen, çeşitli vesilelerle Anadolu ve Orta Doğu’nun muhtelif beldelerine uğrayan Mevlânâ, şehirli kültür muhitlerinde yüksek irfanî fikirleri maharetle terennüm etmesine rağmen, halktan ve hayattan kopuk bir biçimde yaşamamış; erken yaşlardan itibaren sûfî, âlim, fakih, ahî, hâfız, imam, ressam, mimar, mûsikişinas, hekim, tâcir, emîr, hükümdar, edip, şair, hatun, rahip gibi, toplumun pek çok kesim ve katmanını içine alan oldukça geniş ve renkli bir sosyal çevre edinmiş, yoğun bir ilişkiler ağı geliştirmiştir. Hemen belirtelim ki, mezkûr vasıfları haiz kişilerden bazıları hakkındaki kayda değer bilgileri -bu bilgiler bazen birer mâlûmat kırıntısı gibi gözükse bile, sair kaynakların verilerini teyit, tashih ve tekmil edebilme potansiyeline sahiptir- Mevlevî kaynaklarına borçluyuz. Diğer bir ifadeyle, bu kişiler, Mevlânâ’nın müridi, muhibbi veya muhalifi olarak onun dünyasında yer almaları veyahut Mevlevî muhitle çeşitli ilişkiler geliştirmeleri hasebiyle araştırmacıların görüş alanına girebilmişlerdir. Dolayısıyla, Mevlânâ’nın Selçuklu dünyasını mercek altına alarak, XIII. yüzyılda Anadolu’nun sosyokültürel ve entelektüel yapısını biçimlendiren kişi, kurum ve etkinliklere dair geniş ölçekli analizler yapabilir ve bazı yeni kanaatler geliştirebiliriz. Mevlânâ ve Mevlevîlikle alakalı birincil kaynakları ve modern etütleri dikkate alarak yapılacak kolektif ve disiplinler arası bir dönem-muhit okuması, bu mühim şahsiyetin Selçuklu Anadolu’sundan başlayarak Türk düşünce ve kültür tarihindeki müstesna yerinin daha derinlikli ve çok boyutlu bir biçimde anlaşılmasına hizmet edecektir. Bu amaçla Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Enstitüsü (SÜSAE) tarafından 12-14 Aralık 2024 tarihleri arasında Konya’da düzenlenecek olan Uluslararası Mevlânâ’nın Selçuklu Dünyası –Bir Mevlânâ Prosopografisi- Sempozyumu’na siz değerli bilim insanlarının katkılarını beklemekteyiz.